VADİDEKİ ZAMBAK ADLI ESERİN İNCELEMESİ





VADİDEKİ ZAMBAK



     Roman beni uzun zamandır üzerinde düşünmeye fırsat bulamadığım fakat insanlığın ezelden beri düşünüp durduğu, hakkında binlerce eser verdiği, hayatın her aşamasında karşımıza çıkan aşk kavramı üzerine düşünmeme neden oldu. Balzac benim damağımda daima hoş bir tat bırakmıştır. Küçükken Goriot Baba'yı okuduğumda oldukça etkilenmiştim. Tolstoy ile benzerlik gösterir Balzac. Tolstoy'un eserlerindeki akıcılığı Balzac'ın eserlerinde bulamasam da oldukça etkileyici sahneler bıraktı aklımda. Bu yazımda Balzac'ın ünlü eseri Vadideki Zambak'ı inceleyeceğiz. 


ÖZET


      Felix de Vandenesse küçük yaşlarından itibaren anne ve babasından gerekli sevgi ve ilgiyi görmemiş, deyim yerindeyse kendi kendini adam etmeye çalışan bir genç. Ailesinin ona çizdiği maarif hayatını yaşarken bir yaz günü katıldığı baloda ilk defa gördüğü ve aşık olduğu kadının omzuna bir öpücük kondurur. Sonrasında adının Madam De Mortsauf olduğunu öğrendiği bu kadın bir kontun karısıdır. Ona delice aşık olan Felix tesadüfen misafir olduğu kontun evinde zaman geçtikçe ailenin bir ferdi olur.  Kontesi görebilmek uğruna kontla tavla arkadaşı olan ve onun iç hezeyanlarına tahammül eden kahramanımız kontesten bir türlü beklediği karşılığı göremez. Kontes ona nazik davranır ve ilgilenir fakat hiçbir zaman gerçek bir aşk besleyemeyeceğini söyler. Bir zaman sonra kontesin tavsiyesi üzerine Paris'e gider. Kontesin ailesinin de referansıyla sarayda hızla yükselir ve İngiliz martizi Lady Dudley ile bir ilişki yaşar. Kahramanımız Tours'a geri döndüğünde kontesin kıskançlığıyla karşılaşır. Uzun bir duygusal mücadeleden sonra Felix Lady Dudley'e geri döner. Kontes aşk acısının verdiği ıstıraba dayanamaz ve ölür. Geride aslında Felix'i ne kadar çok sevdiğini gösteren duygusal bir mektup bırakır.

HAYATI


Honore de Balzac: Balzac 1799 yılında Tours’da tüccar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.  Yazar doğumu Fransız devriminin sonuna denk gelir. Gençliği ise Napolyon dönemine denk gelir. Gençliğinden beri ilgilendiği edebiyatı hayatının orta yerine oturtmuş, ömrünün sonuna kadar eserler vermeye devam etmiştir. Yazarlığının ilk çağında tiyatro eserleri vermiş ve başarısız olmuştur. Sonra roman türüne yönelmiş ve yavaş yavaş edebiyat çevrelerinde yer edinmeye başlamıştır. Eserlerinin tümünü İnsanlık Komedyası adlı kitapta toplamıştır. Eserlerinde bulunduğu dönemin etkilerini hissetmek mümkündür. Romantizmin egemen olduğu bir dönemde gerçekçi bir tutum sergilemiş ve realizm akımını başlatmıştır. 1850 yılında Paris’te vefat etmiştir.


YAZAR VE ROMAN İLİŞKİSİ


      Hayatını derinlemesine incelediğimizde, tahlil edeceğimiz Vadideki Zambak adlı eserin kahramanı Felix ile arasındaki benzerlikleri görmek zor değildir. (Zaten her metin için geçerli olmasa da çoğunlukla yazarların eserlerinde kendi hayatlarından izler görmek mümkündür. Bu minvalde bakıldığında -bu herhangi bir sanat eseri olabilir- bir eseri anlamak için sadece eser üzerinden gitmek yetmez. Aynı zamanda dönemin sosyokültürel yapısı, yazarın hayatı hatta yazarın eseri teslim edeceği neşriyatın bile üzerinde durmak gerekir.) Konumuza dönecek olursak ikisi de ailesinden istediği sevgiyi görememiştir. Kendi hayatının yolunu çizmiştir. Balzac da Felix gibi kimi olgun gibi genç kadınlarla ilişkiler yaşamıştır. Yazdığı mektuplarda hep hayatının aşkını aradığını belirtmiştir. Anlıyoruz ki Balzac da Felix gibi aşkın girdabında epey bir çırpınmış.


TAHLİL


    Bu tahlil için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının Kasım 2018 tarihli 7. Basımdan faydalanılmıştır.
           
    Balzac’ın bu önemli eserini duymayanınız yoktur. Biraz çevremi yokladığımda farkettim ki duymayan yok evet fakat okumayan çok. Yani herkes Vadideki Zambak adlı eseri biliyor ama okumamış. Aslında günümüzde sıcak bir ekmeğin üzerine sürülmüş tereyağı gibi eriyen hikayeler birikmiş edebiyat zümresinde. Vadideki Zambak olay örgüsü olarak, hikaye olarak bizi zirveye çıkarmıyor. Kendinizi Filiz Akın ve Cüneyt Arkın filmlerindeymiş gibi hissediyorsunuz. Böyle bir durumu Muhteşem Gastby’yi okurken de hissetmiştim.  Lakin elbette önemli olan hikayenin ruhunda yatan alt metinler.
       Hikaye Felix adında anne ve babasından yeterli sevgi ve ilgiyi görememiş ailesinin ona çizdiği yoldan giden ve buna oldukça üzülen bir gencin sitemleriyle başlıyor. Yazarın hayatını incelediğimizde de buna benzer bir durum görmek mümkün. Burada Felix’in ebeveyn şefkati ve sevgisine ne kadar ihtiyacı olduğunu anlayabiliyoruz. Velhasıl bir gece baloya katılan kahramanımız baloda görünüşü karşısında büyülendiği bir kadının omzuna öpücük kondurur. Bu noktada Felix’in sevgiye ne kadar susamış olduğunu görebiliriz. Bir baloda, herkesin içinde bir kadının omzunu öpmek. Ona bu dayanılmaz dürtüyü veren duygu yoğunluğunu düşününce doğrusu hikayenin ilerleyen aşamalarında yaptıklarına şaşırmıyorum. Sonradan adının Madam de Mortsauf olduğunu öğrendiği bu kadın genç, soylu bir aileden gelen, bir kontla evli ve iki çocuk annesi… Kaderin cilvesiyle kontesin evinde misafir olma şerefini tadar. Kontesle keyifli vakit geçirir. Ona olan aşkını her ifade edişinde kontesin Ona bir abla veya teyze gibi karşılık vermesi hayal kırıklığına sürüklese de kontesle vakit geçirmek ve konuşmak Felix’e iyi geliyor. Bu konuşmalardan birinde kontes;
   Siz doğudan, ben batıdan, dedi. Siz mutlu yaşayacaksınız, ben ise kederden öleceğim. Erkekler yaşamlarını belirleyen olayların gidişatına hakimdirler, benimki ise ebediyen elimden alındı. Kadının evli kadınların simgesi olan altın halkayla bağlandığı o ağır zincirleri hiçbir güç kıramaz. (Sayfa 70)
Kontun ağır tahrik ve hezeyanlarına dayanmakta güçlük çeken kontes, konta duyduğu saygı ve sadakatin onu zincirlerle bağladığını belirtiyor. O dönemde de ayrılmaktan daha çok bizim ülkemizde de görülen, kadınların ilk tercih olarak ayrılığı değil de sineye çekmek ve yatıştırmak yoluna gittiğini, bunu aile kurumunu korumak adına yaptığını görüyoruz. Hikayede kontesin Felix’e olan ilgisi açık fakat bunu hiçbir şekilde ifade etmemesi işte bu koruma dürtüsünden ileri geliyor. Bir diğer diyalogda ise;
            Liselerinizde devrimin sütünü emdiniz ve bu siyasi düşüncelerinizde hala etkisini sürdürebilir ama yaşam yolunda ilerledikçe özgürlüğün kötü tanımlanmış ilkelerinin halkları mutlu etmekte ne kadar yetersiz kaldığını anlayacaksınız.(Sayfa 86)
   Burada Balzac’ın gözünden bir Fransız Devrimi yorumu görüyoruz. Devrimin fanatik gençliğinin kendi mutlu addettiğini, bunun elbette ki yetersiz olduğunu, insanın yaşı ilerleyip fanatik duygular bir kenara atıldığında devrimin ilkelerinin aslında insanları mutlu etmekten uzak olduğunu belirtmiştir.
   Pek tabi, eserin mektuplardan oluştuğunu unutmamalıyız. Mektuplar çok uzun olunca mektup olduğunu unutabiliriz. Aslında tüm hikaye Felix’in Nathalie De Manerville adlı bir kadına yazdığı mektuptan oluşuyor. Hikayenin sonunda ise bayan Manerville’in Felix’e yanıtını okuyabiliyoruz. İşte bu yüzden hikayenin daha ortasına gelmeden sonu hakkında fikir sahibi olabiliyoruz.

            Çok sonraları, bir kadını bir kadında severiz; oysa ilk sevdiğimiz kadında her şeyi severiz: çocukları bizim çocuklarımız, evi bizim evimiz, çıkarları bizim çıkarlarımız, bahtsızlığı bizim en büyük felaketimizdir: elbisesini ve mobilyalarını severiz; buğdaylarının tarlada heba oluşuna paramızı çaldırmamızdan daha çok üzülürüz; şöminesinin üzerindeki antika eşyalara dokunan ziyaretçiyi azarlamaya hazırızdır. Bu kutsal aşk bizi bir başkasında yaşatır, ne yazık ki daha sonra bir başka yaşamı kendisine çekerken kadından, toy duygularıyla körelmiş yeteneklerimizi zenginleştirmesini bekleriz. (Sayfa 94)

   Belki de eserin en güzel bölümlerinden biri kontesin Felix’e yazdığı tavsiye mektubudur. Bu mektubu okurken sanki bizzat Balzac bana tavsiye veriyormuş gibi hissettim. Her bir kelimesi annemin tembihleri gibiydi.

            Fazla güven saygıyı azaltır, sıradanlık küçümsenmeye mal olur, başkaları için fazla çaba harcamak bizi sömürülmeye çok elverişli kılar.....
             Bir gün, gülünçlük olsun diye, sıradan insanlara kendinizden söz edin, onlara kederlerinizi, sevinçlerinizi ya da işlerinizi anlatın, yapmacık ilginin andından gelen kayıtsızlığı fark edeceksiniz, ardından çevrenizdekileri sıkıntı basacak; herkes ustalıkla uydurulmuş bahanelerle yanınızdan uzaklaşacak. Ama etrafınızdakilerde sempati uyandırmak, sevimli, nüktedan, güvenilir, bir izlenim bırakmak istiyorsanız onların kendilerinden söz etmelerine, yaşamlarını sahnelemelerine izin verin, hatta kendileriyle pek de ilgili gülümsemeler belirecek ve yanlarından ayrıldığınızda herkes sizden övgüyle bahsedecek. Bilinciniz ve yüreğinizin sesi, size dalkavukça alçalışların nerede başladığını, sohbetin zarafetinin nerede bittiğini söyleyecek......
             Güçlerini sergilemekten gerçek bir hoşnutluk duyan ve böylece başkaları tarafından aldatılmadan önce kendi tuzağına düşen gençliğin o ilk ve ulvi yanılgısı olan gayretkeşliğe gelince, onu paylaşılan duygulara, kadına ve Tanrı’ya ayırın. Size kendinizi gereksiz yere harcamamanız için yalvarırken, her konuda asil davranmanızı tavsiye eden sese kulak vermelisiniz, çünkü ne yazık ki insanlar size değerinizi dikkate almadan, yararlılığınız ölçüsünde saygı duyar.         
                                                                   (Henriette'nin mektubundan)
                                              
    Felix’in yoluna ışık tutan, karakterinin gelişmesinde büyük tesiri olan bu kutsal mektup ve kontesin soylu ailesinin de desteğiyle kahramanımız kralın yardımcılığına kadar yükselir. Genç yaşta kariyer basamaklarını hızla tırmanan ve kralın yanında yer alan Felix’e baktığımızda siyasi olarak herhangi bir entrikaya karışmamış gözüküyor. Aslına bakılırsa ufak dokundurmaların haricinde tamamen bir aşk romanı. Çünkü Felix o rütbeye erişene kadar pek tabi birçok siyasi oyunun içinde bulunmuştur. Fakat kitapta bunu göremiyoruz. Felix sarayda bile kontesi düşünüyor ve konuşmalarında sadece kontes ve aşk üzerine konuştuğunu okuyoruz. 
       Kahramanımız Paris’te geçirdiği uzun zamandan sonra balolara katılmaya başlıyor ve aristokrasi çevreleriyle vakit geçiriyor. Bu çevrede tanıdığı ve aşık olduğu Lady Dudley ile ilişki yaşamaya başlıyor.
  
     Gözlerimdeki ateşli ifadeyi görür görmez büyüleyici gücünü abartılı bir şekilde kullanmaya başladı. Her şeye hakim oldu ve kendinden geçen, geleceği reddeden ve bütün erdemini aşktan alan kadının yüceliğinin Hristiyan palavralarına üstünlüğünü keyifle kabul ettim. (Sayfa 239)
           
      Felix gençliğinin verdiği derin hazların etkisiyle kutsal saydığı dine ve kontese sırt çevirircesine Lady Dudley ile bir ilişki yaşıyor. Akıllı biri olan Lady’nin Felix’i nasıl kendine çektiğini aşağıda okuyabiliriz.
           
         Arabelle, Madam de Mortsauf’tan hiç söz etmeden, onu daima içinde yer aldığını gördüğü ruhumda öldürmeye çalışıyordu ve tutkusu bu karşı konulmaz aşkın esintisiyle tazeleniyordu. Zafer kazanmak için kendi lehine kıyaslamalar yaparken genç kadınların çoğu gibi şüpheci, can sıkıcı ya da sorgulayıcı davranmıyor, ama ağzında tuttuğu avını yemek için inine götüren dişi bir aslanı andırırcasına, hiçbir şeyin mutluluğunu bozmaması için tetikte bekliyor ve beni baş eğmemiş bir av gibi kendine saklıyordu. Onun yanında Henriette’e yazdığım mektupların bir satırını bile asla okumadı, asla mektuplarımın üzerinde yazılı adresi öğrenmenin bir yolunu aramadı. Özgürdüm. Adeta “Onu kaybedersem, sadece kendimi suçlamam gerekecek.” Diyordu. Ve istesem benim için hiç duraksamadan hayatını verecek kadar sadık olduğu aşkına, gururlar yaslanıyordu. Sonunda beni, kendisini terk edersem hemen intihar edeceğine inandırdı. (Sayfa 206)
           
    Duygusal bir ikileme düşen kahramanımız vicdan azabı çekiyor. Bir yanda en saf duygularının muhattabı olan Henriette, diğer yanda en şevketli zevklerin izlerini bulduğu Arabelle.

   Evet, Lady Arabelle bizi oluşturan hassas maddenin içgüdülerini organlarını hazlarını günahlarını ve erdemlerini tatmin ediyordu, o, bedenin hakimiydi, Madam de Mortsauf ise ruhun eşiydi. Gece mutluluktan, sabah vicdan azabından ağlıyordum. (Sayfa 205)
           
   Aslında dertli insanlar için geceler daha çekilmezdir. Gün ışığı onlar için adeta yaralarına sürdükleri merhem gibidir. Hasta olan insanlara sorun. Gece olunca acılarının daha da çekilmez olduğunu söyleyeceklerdir. Hatta bazıları için geceyi atlatmak sırat köprüsünü geçmek kadar mutluluk verir. Gündüz ise en berbat hallerin bile üzerine süt beyaz bir örgü örter ve gün ışığının tüm gerçekleri ortaya çıkarmak gibi bir huyu vardır. Gece düşünüp de gün doğunca unuttuğunuz şeyleri umursamayın. En gerçek sorunlar gece düşünüp gün doğunca da aklınızdan çıkmayanlardır. Fakat Felix geceleri bir berduşu andırırcasına, hatırlamak istemediği şeylerin üzerine afyon niyetine Lady’yi kokluyor, gündüzleri afyonun etkisi geçince gerçekle baş başa kalıyor. Yani buna göre Felix için esas sorun Lady değil, kontes. Gün geçtikçe çektiği ıstırabın olgunlaştırdığı Felix artık Lady ile kontesi iyice kıyaslamaya başlar ve Lady’nin soğuk aşkından gittikçe soğumaya başlar. (249. Sayfadan okunabilir) Çünkü kontes onu sıcak bir anne şefkatiyle seviyordur. Zaten gerçek aşık kişi sevdiğinde bazen bir anne şefkati bazen kardeş samimiyeti bazen ise arkadaş sıcaklığı  bulan değil midir?
     Velhasıl Tours’a döndüğünde kontes ölüm döşeğindedir. Yemeden içmeden kesilmiş ve çökmüş bir halde olan kontesin belki de son dileği gerçekleşir. Felix’i görmüştür. Huzur içinde ölür. Ölmeden önce Felix’e bir mektup bırakmıştır. Mektubu okuduğumuzda aslında Felix’i ne büyük bir aşkla sevdiğini, ona nasıl bağlandığını anlıyoruz.
           
            Ah! Size daha da soğuk davrandığım o anlarda beni kollarınıza alsaydınız mutluluktan ölürdüm. Bazen bana karşı kaba güç kullanmanızı arzuladım, ama dualarım bu kötü düşünceyi hızla uzaklaştırıyordu………..Paris’e gitmek istiyordum, cinayete susamıştım, o kadının ölmesini diliyor, çocuklarımın gösterdiği yakınlığa duyarsız kalıyordum.  
                                                                            (Henriette’nin mektubundan)

    Bu duygular öyle içten ki… Asla Henriette’ye kızamıyorsunuz. İncelememizin başında kontesin çocuklarına ve -ne kadar çekilmez de olsa- kocasına ne kadar bağlı olduğunu, onlar için her şeyi sineye çeken bir karakteri olduğunu söyledik. Bunun en büyük dayanağı ise ölmek üzere olan kontesi şu talihsiz sözleri oluyor;
            Bir gün Madeleine ve Jacques yatağının kenarından itip” bana çok pahalıya mal oluyorsunuz!” dedi. Ama o anda gözlerime bakıp Tanrı’yı hatırladığında, Matmazel Madeleine’e şu meleksi sözleri söyledi: “Başkalarının mutluluğu artık mutlu olamayanların sevinci haline geliyor” (Sayfa 262)

          
       Hikayemizin başında bahtsız Felix bizi hikayeye çekiyor. Kontesin Felix’e yazdığı tavsiye mektubu ise gene ilgi çeken başka bir detay. Sonda ise Arabelle ve kontes arasında kalan Felix’in çelişkileri sonrasında kontesin ölümü ile tekrar ilgimizi çekiyor. Fakat hikaye uzun bir süre akıcılığını kaybediyor. Bazen hikayeye olan ilgiyi arttırmak için bağlayıcı nüanslar kullanılır. Burada bunu göremiyoruz. Uzun tasvirler okuyan birçok okuyucuyu yormuştur. Ben Rus edebiyatına aşina biri olarak bir tasvirler beni bile bazen yordu. Aslında hikayeden kopmak istemiyorsunuz ve bu gibi durumlar kopuş yaratıyor. Yan karakterlerin duygu durumları konusunda eksik kalındığını düşünüyorum. Mesela kontun, kontesin ölümü ve Felix ile olan ilişkisini öğrendikten sonraki duygularını okumak isterdim. Felix’in Lady’nin yanından ayrılıp kontesin yanına gittikten sonra Lady’nin duygularını okuyamamak beni üzdü. Dahası bu aşk hikayesinde taraflar arasındaki çelişkiyi kendi karakterleri üzerinden dinlemek bu hikayeden anlam çıkarmak manasında bize daha çok yardımcı olabilir diye düşünüyorum.

Mekan geçişleri çok çabuk oluyor. Felix Tours’dan Paris’e bir anda gidiyor. Merak edip araştırdım. Paris’ten Tours’a gidiş yaklaşık 2 saat sürüyor. At arabasıyla bu süre 3 saatin üzerine çıkacağını tahmin ediyorum. Fakat Felix günümüz sit-com dizileri gibi bir sayfa önce Paris’te bir sayfa sonra Tours’ta beliriyor.

      Kontes 28 Felix ise 22 yaşında. İkisi tanıştıktan sonra 7 yıl geçiyor. Dönemin sosyokültürel hayatının farkında değiliz belki ama Henriette evlendiğinde genç bir kız, kont ise yaşlı bir adam. Aslına bakılırsa Felix bir çocuk olmaktan çok daha fazlası. Çünkü kontesin referansı sayesinde kısa sürede kralın yardımcısı konumuna kadar yükseliyor. Hem de daha yirmili yaşlarının ortasındayken. Bu açıdan bakıldığında aralarındaki yaş farkının pek de önemli bir detay olduğunu sanmıyorum. Kontesin Felix ile arasındaki mesafenin esas sebebi konta olan bağlılığı ve çocuklarına karşı olan sorumluluğu diyebiliriz. Kanaatimce bu hikayenin baş kahramanı Madam de Mortsauf’dır. Madam, Felix’in hayatına girişiyle başlayan bir savaşa tutuluyor. Hem aşkıyla hem ailesiyle hem de din ile olan savaşı. İnsan küçük alemdir derler. Sadece bir kadının ruhunun karanlık dehlizlerinde neler bulabileceğimizi bir düşünün. Romanda kontesin duyguları öyle gerçekçi ki, bir kadının böylesine duygularını gerçek hayatta nerede öğrenebilirsiniz. İşte Balzac bize bunu veriyor.  


Felix’in suçu var mı?
       Bu soruyu soran herkesin şu soruları da sorması gerekir. Felix’in kontese sadık kalması ve kontun ne zaman öleceği bilinmez bir çağda ona kavuşması ne kadar mantıklı? Hiç başlamamış bir aşkı sırf çocukları, belki mahalle baskısı belki de dini inancı adına devam etmek ne kadar doğru? Felix’in kontesi kendine bu aşık etmesi bir suç muydu veya tüm bu olacaklara sebebiyet vereceğini hesap edebilir miydi?

Kontun kayıtsızlığı?
     Kitabı okuyan herkes kontes ve Felix’in bu ilginç flörtü karşısında kontun kayıtsızlığını, hiçbir şeyin farkında olmayışına şaşırmıştır. Ayrıca ölmeden önce kontes konta, Felix’e olan duygularını açıkladığı zaman sakin ve anlayışla karşılıyor. Bu noktada asabi ve psikolojisi bozuk olan kontun bu kadar kayıtsız kalabilmesi gerçekten ilginç.

       Günahıyla sevabıyla kitap bize aşkın katmanlarını gözler önüne seriyor. Kitabı bitirdiğinizde düşünecek, kendi hayatınıza etki edecek, ikili ilişkilerimizi bir daha sorgulayacaksınız.  

Yorumlar

  1. Merhabalar,

    ‘’Vadideki Zambak’’ romanıyla ilgili inceleme yazınızı okudum, emeğinize sağlık. Ben de bu romanı, geçtiğimiz günlerde bitirmiştim. Son zamanlarda okuduğum, en kalbime dokunan, sürükleyici aşk romanlarından. Gerek konusu gerek olay örgüsü bakımından, hafızama kazınan harika bir eser oldu. Romanla ilgili inceleme yazımı, ben de sizinle paylaşmayı isterim: https://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kitap-inceleme-honore-de-balzac-vadideki-zambak/

    Okuyup yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
    Saygı ve sevgilerimle, keyifli okumalar olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Soru görüş ve önerilerinizle sayfamıza destek olabilirsiniz.

Bu blogdaki popüler yayınlar

VİŞNE BAHÇESİ ADLI ESERİN ANALİZİ

DORİAN GRAY’İN PORTRESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME