YA TAHAMMÜL YA SEFER
Bu yazımda Mustafa Kutlu'nun Ya Tahammül Ya Sefer adlı hikayesini inceleyeceğim. Keyifli okumalar diliyorum.
ÖZET
Mustafa Kutlu'nun 1983 yılında yayınladığı eser, bir avuç dava sevdalısı gencin hikayesini bize yansıtıyor. Asım, Murat, Yunus, Ayhan ve birçoğu. "Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir. Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakka uydurmaktır." mefkuresiyle yola çıkan bir grup genç. Murat günün birinde inandığı değerler uğruna bir dernek kurar. Bu dernekte çeşitli konuşmalar ve derzler düzenlenmeye başlar. Davasını daha geniş kitlelere duyurmak için bir grup arkadaşıyla beraber zor bela dergi çıkartmaya başlarlar. Günler böyle birbirini kovalar. Dernekten çıkan gençler büyür, okulunu bitirir, kendi hayatlarını kurarlar. Derneğin en cevval isimlerinden Asım Bey profesör, Ayhan Bey doktor, Yunus Bey ise bakan olmuştur. Murat Bey ise davası uğruna okulunu bile bitiremez. Hatta evlenmez. Derneğe ve davasına hizmet etmektedir. Hayat işte, günler geçer ve dernekten ayrılan bu gençler hayatın getirdiklerini davalarına tercih ederler. Öyle ki Asım Bey ve Ayhan Bey "modern" bir hayatı benimserler, ibadetlerini yerine getirmez, ramazanda oruç tutmaz hatta içki içerler. Hatta Asım Bey'in kızının yaşadığı müstehcen hayat Asım Bey'i ırgalamaz bile. Yunus Bey ise bu duruma uzun bir süre direnir lakin nihayetinde siyasete bulaşır, bakan olur ve karısının başını açtırır. Hikayemizin kahramanı İlhan ise Asım Bey'in oğlu. Küçüklükten bu yana manevi duyguları güçlü bir çocuk olarak büyür. Bunda babaannesinin tesiri büyük olur. Babasının hayat tarzı İlhan'ı oldum olası rahatsız etmektedir. Bazen tepkisini ortaya koymaktan da geri kalmaz. Asım durumun farkındadır. Çoğu zaman oğluyla konuşmaktan bile çekinir. hatta Onu arkadaşı doktor Ayhan'a muayene ettirir. Günler geçtikçe İlhan'ın sinesindeki duygular köpük köpük coşmaya başlar. Bir gün babasının eski kütüphanesinde, babası ve arkadaşlarının çıkarttıkları dergileri bulur ve okumaya başlar. Evden kaçar ve derneğe gider. orada bulduğu Murat Bey'in aradığı kişi olduğunu düşünür. Fakat birkaç konuşma ve çaresizlik dolu bir atmosferden sonra Murat Bey konusunda yanıldığına kanaat getirir. Ona göre Murat Bey çaresiz hatta kifayetsiz birisidir. İlhan duyguları, davası, hayattan bekledikleri ve hayatın ondan bekledikleri arasında sıkışıp kalmıştır. Dernekten tanıdığı Veysel ise Murat Bey'in en sıkı takipçisidir ve İlhan'ın Murat Bey hakkındaki görüşlerine karşı çıkar. Bir süre sonra Veysel'de artık büyür ve kendi ayakları üstünde durmaya başlar. Bir kasabaya yerleşir ve avukat yazıhanesi açar. Davaya oradan hizmet eder. Yazıhaneyi kah bir kütüphane, kah bir parti ilçe binası olarak kullanır. Bu sırada İlhan gitmekle kalmak arasında, tahammül ya da sefer arasında bir yerdedir. Veysel İlhan'a bir mektup yazar. Kasabadan ve yaptıklarından söz eder. İlhan derin buhranlar içinde mektubu okur. Mektubun son sözü şöyledir. "Önümüzdeki seçimlerde muhtemelen aday olacağım. "
İNCELEME
Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır. Belki de edebiyatın özü budur. Hayat her zaman cevap bekleyen sorular sorar. Lakin bu sorular kendinden bağımlı ya da bağımsız başka girift sorulara gebedir. İncelemeyi yapmaktaki gayem de size hikayenin röntgenini çekmek değil, doğru sorular sormanızı sağlamaktır. Bu minvalde bende hikayeyi okurken kıymetli bulduğum birkaç paragrafı ve sonrasında kafamda oluşan soruları sizlere aktarmak istiyorum.
Mustafa Kutlu. Galip Erdem'in "Bizler "dava" yı Ağrı Dağı'nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük(!) bir noksanımız olduğunu fark ettik: 'Dava'yı dağın eteklerinde unutmuştuk!? Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız." sözünü uzun uzun ve edebi bir lisanla anlatmaktadır. bu satırlar sanki hikayenin sebebi, teması.
Her şeyden önce hikayenin mihenk taşı olan "dava"yı mercek altına alalım. Nedir bu dava. Asıl olarak dava, özünde İslamcılığı barındıran ve gelinen noktada bu ülkünün tekamülünü ve muhafazasını sağlamayı amaçlayan bir harekettir. Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Hüseyin Avni gibi isimleri himayesinde barındırır. Bu konuda özellikle Nurettin Topçu değerli eserler vermiştir. DAvanın anlaşılması açısından eserleri kılavuz niteliğindedir. Zaten hikayede bahsedilen dernekteki hoca muhtemelen Nurettin Topçu'dur. Karakterlerden devam edecek olursak bu noktada özellikle Asım Bey'e ve İlhan'a ayrı bir parantez açmak gerekir. Çünkü dava temelinde geçmiş ve gelecek imgelerini oluşturan özellikle Mehmet Akıf'in dizelerinde geçen Asım'ın Nesli kavramını yazar bu şekilde yorumlamış.Yazara göre bu nesil davayı içinde bir güdü misali yaşasa da gelinen noktada arafta kalmış durumda. Öyle ki İlhan bir taraftan babasının hayat tarzını eleştirmekte ve bu iklimden kaçmak istemektedir. Fakat sığındığı liman olan Asım Bey'in de gençliğinde aktif rol aldığı dernekte karşılaştığı Murat Bey Onu etkilememiş. Onun beş parasız, çaresiz ve artık kifayetsiz gibi görünen dava gayreti, İlhan'ın gözünde canlandırdığı davanın korkusuz ve mağrur kahramanı imajını yerle bir etmiştir.
"Durduğumuz noktada inançlarımızın eskidiğini, yabancılaştığını hiç tecrübe etmediniz mi? En acı kayıp budur: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları..."
Belki de günümüz günümüz Müslümanlarının en büyük sorunlarından biri bu. Kuran nail olduğundan bu zaman, dünya çok değişti. Biz Müslümanlar yüce kitabın en çağa hükmedeceğine inanırız. Elbette ki doğrudur. Fakat gelinen süreçte dünya o kadar değişti ki inancımızı ikame ve muhafaza etmek oldukça zorlaştı. İçtimai hayatta ahlakın yozlaşması, teknolojik gelişmeler, Müslümanlar arasında içtihat hareketlerinin gerilemesi... derken günümüz Müslümanları bir bocalamanın, keşmekeşin içine düşmüş durumda. Nitekim bu doğrultuda yazar "Yeni neslin velisi olacak zihniyet, gençliğine bir ruh aşılayacak ahlak kahramanlarını yaratabildi mi? Neslimizin nasipsizliği, aradığının ne olduğunu tanıtacak bir mürşide rastlamayışı olmuştur. " diyor.
" Hak'tan yanayız. Ah ne kadar tatlı, biz de Haktan yanayız, daha doğrusu herkes Haktan yana. Siz kiminle birlikte Haktan yanasınız?"
Çok güzel bir tespit. Tarih boyunca bir çok örgüt, cemaat, stk, siyasi parti kendini Haktan yana olarak lanse etti. Bunların kimi samimi kimi ise hain çıktı. Hikayede Yunus Bey'in bir partiye girmek istemesinin nedeni belki de davasını daha gür bir sesle geniş kitlelere aktarabilmek. Fakat geldiği noktada kendisinin yaşadığı çelişkiler ve karısını düşürdüğü durum düşünüldüğünde bu isteğinin bir felakete yol açtığını söylemek zor değil. Sonuç olarak şunu düşünmek gerekir. Taraf olmak, yandaş olmak. Neden? Hakkı savunmak için Haktan olmak yeterli değil mi?
"Canla başla çalışmak!
Yetenekli değerli olmak,
Bunların hepsi boş laf.
Hayatta yükselmek istiyor musun?
Öyleyse sende bir şebekeye dahil ol!"
Yazarın Telemak'tan alıntı yaptığı bu satırlar çok manidar. 1699 yılında Fenelon tarafından yayınlanan Telemak'ta böylesi bir cümle. Aradan 300 yıl geçmesine rağmen hala Fenelon'a hak veriyorsak 300 yıldır, hikayede geçen karakteri hala günümüzde birilerinin yerine oturtuyorsak da 40 yıldır bir şey değişmemiş demektir.
TEKNİK AÇI
Özelikle kitabın yazılış biçimi dikkatimi çekti. Tasvirler yapılırken aşırıya kaçılmıyor. Bir veya birkaç kelimelik cümlelerle sade bir anlatım tercih ediliyor. Bu da hızlı bir okuma ritmi sağlıyor. Tamamlanmamış cümlelerle bazen soyut bir imgeleme düşüyorsunuz. Bu durum bazen yorucu fakat genellikle keyif verici oluyor. Açıkçası hikayecilikte farklı bir tat yakaladığını düşünüyorum.
Karakterlere gelecek olursak, hepsi hayatın içinden insanlar. Aşırılığa ve suni bir karaktere rastlamadım. Nesiller arası gerilimi etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Özellikle İlhan'la babası Asım Bey'le olan sahneleri etkileyici. Okuyucuyu heyecanlandırıyor. Sanki İlhan, Asım Bey'in vicdani yönü ve aynı zamanda siyaset batağını ve riyakarlığı görmemiz açısından bize ışık tutuyor.
SONA GELİRKEN
Eseri okuduktan sonra yukarıda bahsettiğim mevzuların haricinde daha birçok düşünce beynime hücum etti. Tabi ki cevap bekleyen birçok soruyla beraber. Mesela Murat Bey'in davasını hayatı pahasına savunurken etkisiz kalmasındaki sebep neydi? Dava için büyümek insanı küçültür mü? İlhan'ın içine düştüğü durumla bugünün gençliği arasında nasıl bir bağlantı var? İşte bu gibi sorular beni kitabın içine çekti. Kitabı bitirdiğimde içim buruktu ve şunu dedim kendi kendime. -Hakka giderken Hak'tan oldular. Peki biz. Biz hayatımızı Hakka uydurmaya çalışırken neleri feda ettik?

Yorumlar
Yorum Gönder
Soru görüş ve önerilerinizle sayfamıza destek olabilirsiniz.