Fareler ve İnsanlar

   


    Bu yazıda John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar adlı kısa romanını inceleyeceğiz. Yazarların hayatının romanı anlama konusunda bir kaynak olduğunu varsaydığımız için öncelikle John Steinbeck'in hayatına kısaca bir göz atalım.



     Steinbeck 1902'de Amerika'da tam da Fareler ve İnsanlar'ın geçtiği bölgede yoksul bir ailenin çoçuğu olarak dünyaya gelmiş. Gençliği bu bölgede geçmiş.Rahat bir çocukluk geçirmemiş. Bir çok farklı işte çalışmış. Stanford Üniversitesi'nde eğitim görürken edebiyata olan tutkusu eğitimini yarıda bırakmasına sebep olmuş. Bu dönemden sonra art arda eserler vermeye başlamış. Eserlerinde genellikle yoksulluk, geçim sıkıntısı, kapital düzen, dostluk vb. konuları işlemiştir. 1962 yılında Nobel Edebiyat ödülüne layık görülmüş. En önemli eserleri; Garap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, Yukarı Mahalle ve Sardalya Sokağı. John Steinbeck 1968 yılında 66 yaşında hayatını kaybetmiş.

     Elbette 1929 büyük buhranı Steinbeck'i derinden etkilediği aşikar. Zaten inceleyeceğimiz eseri Fareler ve İnsanlar'ı anlayabilmek için o kriz dönemini ve Amerikan rüyası tabirini iyi bilmemiz gerekir. Kısaca o dönemde borsa patlamış, bankalar kapanmış, şirketler iflas etmiş, milyonlarca insan işsiz kalmıştır. 1929 da başlayan bu krizin etkisi neredeyse on yıl sürmüştür. Hal böyle olunca Steinbeck'te bu iklimden nasibini almış ve bunu eserlerine taşımıştır.

     Romanın Konusu
     İlk olarak 1937 yılında yayınlanan eser büyük buhran sırasında iki gezgin beden işçisi olan George ve Lennie'nin arkadaşlıklarını, hayallerini ve çalıştıkları çiftlikte başlarına gelen trajik olayları konu alır.
      Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin , zeki George Milton ve onun güzlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small'un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Steinbeck insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz, insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder. (Arka kapaktan alıntı)

      Roman Üzerine Düşüncelerim
      Bu kitap yazarın okuduğum ilk kitabı. Anlatımı sade ve açık. Fakat yer yer parçalı bulutlu. Belki Rus romanları kadar tasvirlere yer verilmemiş ama insanı doyuruyor. Sıkmıyor. Bu tür kısa romanlarda -kısalığından olsa gerek- okur bir anda kendini hikayenin içinde buluyor, alacağını alıyor ve çıkıyor. Karakterlerin geçmişlerine ve iç dünyalarına kapsamlı bir bakış atamıyoruz. Fakat romanın bu türünün güzellikleri de var. Yazarın boş bıraktığı bu yerleri bizim muhayyilemiz dolduruyor. Çeşit çeşit yorumda ve analizde bulunabiliyoruz.Dediğimiz gibi o dönemdeki ekonomik krizi iyi anlamamız gerekiyor. Kitapta öncelikle çiftlikte çalışan bir avuç insanın ne kadar ucuz hayatlar yaşadığına şahit oluyoruz. Bize bu ucuzluğu düşündüren ise belki de işçilerin günübirlik yaşaması... Saatlerce çalışıp didindikten sonra ele geçen üç beş kuruşla kerhaneye gitmek, parayı bitirmek ve yarın tekrar başa dönmek. İşte bu noktada baş kahramanlarımızdan George onlardan ayrıldığını söylüyor. "Biz farklıyız, bizim hayallerimiz var." diyor. Bir manada tekdüze ve anlamsız geçen hayatlara karşın kendini bir düzlemde konumlandırmaya çalışıyor. Aslında bu tür hayaller çiftlikte kimsenin aklından geçmiyor değil. Nitekim zenci seyis Crooks bu hayalleri duyunca, bu tür hayalleri çok dinlediğini  fakat bu zamana kadar iç kimsenin gerçekleştiremediğini söylüyor.

     Romanın en dikkat çekici noktası ise George ve Lennie'nin ilişkisi. Duygularımızı katmadığımız bir yorum yapacak olursak George'un Lennie'nin gücünden, kazanacağı paralardan ve hatta hayallerinden bile faydalanmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Hepimiz bilmeliyiz ki insan doğası faydacılık üzerine kuruludur. Böyle bir ortamda Lennie gibi -güçlü olsa dahi- saf ve iyi niyetli insanlar eriyip giderler.Hikayeye döndüğümüzde ise aslında George'un hayalleri Lennie'yi hayatta tutuyor. George ise Lennie'den güç bularak o hayalleri kurabiliyor. Buna çıkar ilişkisi diyebilirsiniz. Lakin sonunda her ikisinin mutlu olacağı bir senaryo bu ilişkiyi çıkardan çıkarıp, dayanışmaya yöneltir. Bana kalırsa çiftlikte çalışan işçilerin birçoğunun bu tür hayalleri var. Fakat gerçekleşme ihtimalinin neredeyse imkansız olması insanları günübirlik yaşamaya mecbur etmiştir.


     Kitabın bir bölümü ise tamamen Amerika'daki zenci algısı üzerine kurulu. Crooks zenci olduğu için aşağılanıyor, işçilerle aynı koğuşta bile kalamıyor. Hor görülüyor. Fakat ilginçtir ki Crooks konuşmasının bir yerinde; kendisinin güneyli zencilerden olmadığını, Kaliforniya'da doğup büyüdüğünü ayrıca babasının eskiden on dönümlük bir arazisinin olduğunu söylüyor.Yani aslında o da bir bakıma -en azından güneydeki- zencileri hor görüyor. Kendisini yüceltmeye çalışıyor. Çiftliktekiler, sadece insan olmanın başlı başına saygı duyulması gereken bir sebep olduğunun farkında değiller. Bir diğer konu ise arkadaşlık. Crooks dışlandığı için ahırda yatıyor ve hiçbir arkadaşı yok. Lennie ile olan diyaloğunda ne olursa olsun, insanın derdini paylaşabileceği  bir arkadaş sahibi olmasının ne kadar iyi olacağından bahsediyor. Bu ifadeyle de George ve Lennie arasında  yukarıda bahsettiğimiz çıkar ilişkisi bir darbe daha alıyor. Arkadaşlık ve dostluk bir sayı kazanıyor.
   
     Belki de gözden kaçırılabilir ama hikayenin bir diğer odak noktası da yaşlı çolak Candy. Biraz düşünüldüğünde yaşamının son demlerine gelirken karşısına çıkan bir hayal ve o hayale tutunması aslında o dönemdeki insanların böylesine gösterişsiz ve basit bir hayale bile ne kadar ihtiyacı olduğunun bir göstergesi. Hayatta bir amacı kalmayan Candy onlarla beraber olmak istediğini, bulaşıkları bile yıkamaya razı olduğunu söylüyor. Yıllarca işçi hayatı sürmüş, yaşlı ve sakat biri için bulunmaz bir fırsat. Candy'nin tutunduğu iki dayanakta aslında aynı şekilde yok oluyor. Birincisi zavallı yaşlı köpeği, diğeri ise hayallerine ortak olduğu Lennie. İkisi de aynı şekilde ensesinden vurularak ölüyor. Özellikle Curley'in karısını Lennie'nin öldürdüğünü anlayınca verdiği tepki ve hayallerinin yok oluşu oldukça trajik.

    Sona gelirken
    Soğuktan titreyen bir avuç insanın bir kibrit çöpü yakarak ısınması kadar beyhude olan hayaller...  Kitap realist bir bakış açısıyla karamsar bitiyor. George ve Candy'ye ne olduğunu insan düşünmeden edemiyor. George o kurşunu sadece Lennie'ye değil ayrıca kendi hayatına da sıkıyor. Bence bir cinayet işlemenin azabı değil, yerde büsbütün yatan kurşunlanmış hayallerinin  yitikliği var içinde. Tüm bunlardan azade kalan Lennie için ise ölüm kitaptaki tek mutlu son belki de.

                               









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

VİŞNE BAHÇESİ ADLI ESERİN ANALİZİ

DORİAN GRAY’İN PORTRESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

VADİDEKİ ZAMBAK ADLI ESERİN İNCELEMESİ